Blog

  • Kahramankazan Uluslar arası Kavurma ve Gastronomi Festivali Başlıyor

    Kahramankazan Uluslar arası Kavurma ve Gastronomi Festivali Başlıyor

    Kahramankazan Uluslararası Kavurma ve Gastronomi Festival Coşkusu Başlıyor. Başkan Selim Çırpanoğlu herkesi Festivale davet ediyor.

    Ankara’nın Kahramankazan ilçesinde, bu yıl bir kez daha geleneksel Kavurma Festivali ile ziyaretçilerine unutulmaz bir lezzet ve kültür şöleni sunmaya hazırlanıyor.

    Kahraman Kazan Belediyesi’nin öncülüğünde Türkiye Aşçılar Federasyonunu ile düzenlenen festival, yerli ve yabancı ziyaretçileri bir araya getirerek hem bölgenin kültürel mirasını yaşatmayı hem de ekonomik canlılık sağlamayı amaçlıyor.

    30-31 Ağustos tarihlerinde gerçekleşecek etkinlik, bölgeye özgü kavurmanın yanı sıra yerel el sanatları, halk oyunları gösterileri, konserler ve çeşitli çocuk etkinlikleriyle renklenecek.

    30 Ağustos Cumartesi günü saat 15.30 da medya kuruluşlarının izleyeceği bazı televizyonlarında canlı olarak yayınlayacağı Kahramankazan Belediye Başkanı Selim Çırpanoğlu ve Türkiye Aşçılar Federasyonu Genel Başkanı, Zeki Açıkgöz ile birlikte bir basın açıklaması yapacak.

    Aynı gün 17.30 da ABB Başkanı Mansur Yavaş’ın da bulunduğu açılış da protokol konuşmaları canlı olarak televizyonlardan ve sosyal medya dan yayınlanacak.

    30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamaları çerçevesin de saat 20.00 da Emin Can İğrek konseri ile devam edilecek.

    Kahramankazan Uluslar arası Kavurma ve Gastronomi Festivali 31 Ağustos Pazar günü etkinliklerle devam edecek. Gün boyunca çeşitli kutlamaların ve etkinliklerin yer aldığı festival akşam Saat 20.00 da GRİPİN konseri ile son bulacak.

    Kahraman Kazan Belediye Başkanı Selim Çırpanoğlu, festivale ilişkin yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Kahramankazan, tarihiyle, kültürüyle ve misafirperverliğiyle Ankara’nın parlayan yıldızlarından biridir. Kahramankazan Uluslar arası Kavurma ve Gastronomi festivalimiz ise bu özelliklerimizi en güzel şekilde yansıtan etkinliklerimizin başında geliyor. Vatandaşlarımızı ve tüm Ankara halkını bu güzel birlikteliğe, lezzet dolu anılara ortak olmaya davet ediyorum. Festival boyunca ilçemizin değerlerini hep birlikte yaşatacak, paylaşacak ve geleceğe taşıyacağız.”dedi.

    Festival, yalnızca bir gastronomi şöleni olmanın ötesinde, bölgedeki üreticilere, esnafa ve sanatkârlara da önemli katkılar sağlıyor. Kavurma başta olmak üzere yerel ürünlerin tanıtıldığı stantlar, ziyaretçilere hem alışveriş hem de bölge kültürünü yakından tanıma fırsatı sunuyor.

  • Kardeşlik ve dayanışma örneği

    Kardeşlik ve dayanışma örneği

    Ardeşen Ülkü Ocakları’ndan Anlamlı Ziyaret: Kardeşlik ve Dayanışma Örneği

    Rize’nin Ardeşen ilçesinde, Ülkü Ocakları Ardeşen İlçe Başkanlığı’na yeni atanan Serkan Kesimal’a anlamlı bir ziyaret gerçekleştirildi. Ülkü Ocakları Pursaklar İlçe Başkan Yardımcısı Yalçın Çelik ve beraberindeki heyet, Ardeşen’e giderek “hayırlı olsun” dileklerini iletti.

    Ziyaret sırasında, ülkücü hareketin temelini oluşturan birlik, beraberlik ve kardeşlik ruhunun önemi vurgulandı. Görüşmelerde, gençlerin milli ve manevi değerler ışığında yetiştirilmesine yönelik yapılabilecek projeler ve ortak çalışmalar hakkında fikir alışverişinde bulunuldu.

    Serkan Kesimal, nazik ziyaretlerinden dolayı Yalçın Çelik ve beraberindekilere teşekkür ederek şunları söyledi: “Ülkü Ocakları, kardeşlik ruhunun en güçlü şekilde yaşandığı bir teşkilattır. Bizler, bu ocaklarda yetişen gençlerimizi geleceğe hazırlarken hem milli hem manevi değerlerimizi ön planda tutmaya devam edeceğiz.”

    Yalçın Çelik ise, bu buluşmanın taşıdığı anlamı şu sözlerle ifade etti: “Ülkü Ocakları, yalnızca bir gençlik hareketi değil; aynı zamanda Türk milletinin istikbaline yön veren bir mekteptir. Serkan Başkanımıza yeni görevinde üstün başarılar diliyoruz. Bu ziyaret, kardeşlik bağlarımızı daha da kuvvetlendirdi.”

    Ziyaret, karşılıklı iyi dileklerin sunulması ve hatıra fotoğrafı çekilmesiyle son buldu. Ardeşen halkı tarafından da memnuniyetle karşılanan bu anlamlı buluşma, ülkücü hareketin dayanışma ve kardeşlik ruhunu bir kez daha gözler önüne serdi.

  • Kamu çalışanlarından eş zamanlı tepki

    Kamu çalışanlarından eş zamanlı tepki

    Kamu Çalışanlarından Türkiye Genelinde Eş Zamanlı Tepki: “Hakkımızı Alana Kadar Alanlardayız” Toplu Sözleşme Sürecinde Gerginlik Tırmanıyor  

    Türkiye Kamu-Sen, 8. Dönem Toplu Sözleşme görüşmelerinde kamu işveren heyetinin sunduğu zam teklifini yetersiz bularak ülke çapında dikkat çeken bir iş bırakma eylemi gerçekleştirdi. 18 Ağustos Pazartesi günü saat 10.00’da Ankara’da Hazine ve Maliye Bakanlığı önünde ve 81 ilde eş zamanlı olarak iş bırakan kamu çalışanları, meydanlarda taleplerini yüksek sesle dile getirdi.

    Kamu-Sen’den Sert Tepki: “Bu Rakamlar Gerçeklerle Uyuşmuyor”  

    Kamu-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci, Ankara’daki açıklamasında, 2026 yılı için önerilen %10+6 ve 2027 yılı için %4+4 oranındaki zam teklifinin milyonlarca kamu çalışanı ve emeklinin beklentilerini karşılamaktan uzak olduğunu belirtti. Kahveci, “Bu teklif, ne çalışma barışını sağlar ne de sosyal adaleti tesis eder” diyerek tepkisini dile getirdi.

     “Alın Terimizin Karşılığını İstiyoruz”  

    Kahveci, hayat pahalılığına dikkat çekerek; yükselen kira, akaryakıt ve temel gıda fiyatlarının memur maaşlarını erittiğini ifade etti. “Biz kimsenin lütfunu değil, emeğimizin karşılığını istiyoruz. Öğretmenimizin, sağlıkçımızın, mühendisimizin hakkını savunuyoruz” dedi.

    Kamu-Sen’in Talebi: Gerçekçi ve Adil Artış  

    Konfederasyonun talebi, 2026 yılı için %88,6 ve 2027 yılı için %45,2 oranında zam yapılması yönünde. Ayrıca sosyal hakların iyileştirilmesi, kira ve ulaşım desteği, 3600 ek gösterge düzenlemesinin tamamlanması, bayram ikramiyesi ve vergide adalet gibi konuların da masaya getirilmesi gerektiği vurgulandı.

    “Masadan Uzaklaştıran Teklif”  

    Kahveci, kamu işvereninin önerisinin gerçek enflasyonla örtüşmediğini belirterek, “Hayali hedeflerle yapılan hesaplamalarla memur maaşı belirlenemez. Gerçek pazar verileri ortadayken masa başında üretilmiş rakamları kabul etmiyoruz” dedi.

     81 İlde Güçlü Katılım  

    Ankara’daki eyleme sendika yöneticileri ve yüzlerce kamu çalışanı katılırken, Türkiye’nin dört bir yanında da meydanlar doldu. Yüksek katılım, kamu çalışanlarının ortak tepkisini ve kararlılığını gözler önüne serdi.

    Mücadele Sürüyor: Yeni Eylem Planları Yolda 

    Türkiye Kamu-Sen, iş bırakma eyleminin ardından sosyal medya kampanyaları ve farklı protesto yöntemleriyle süreci sürdüreceğini açıkladı. Kahveci, “25 milyon vatandaşımız adil bir teklif bekliyor. Biz bu mücadeleyi sürdürecek, hakkımızı alana kadar alanlarda olacağız” diyerek kararlılık mesajı verdi.

    Adalet ve Hakkaniyet Talebi Güçlü Bir Ses Buldu

    Bu eylem, kamu çalışanlarının yalnızca ücret artışı değil; adil yaşam koşulları, sosyal haklar ve insanca yaşam taleplerinin de güçlü bir ifadesi olarak kayıtlara geçti.

  • Lider Devlet Bahçeli’ye vefa ve dava dolu ziyaret

    Lider Devlet Bahçeli’ye vefa ve dava dolu ziyaret

    Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı, Türk Dünyası’nın bilge lideri Devlet Bahçeli, Ülkücü Hareket’e gönül vermiş kıymetli isimleri makamında kabul etti.

    Ziyarette, teknik ve kültürel alanlardaki çalışmalarıyla dikkat çeken Gazeteci-Yazar, Teknik Öğretmen ve Mekatronik Yüksek Mühendisi Yalçın Çelik ile Fransa Grenoble Ülkü Ocakları Federasyon Üyesi Akif Çelik hazır bulundu.

    Pursaklar İlçe Ülkü Ocakları Eğitim Kültür Vakfı Bürokrasiden Sorumlu Başkan Yardımcısı olarak görev yapan Yalçın Çelik’in öncülüğünde gerçekleşen görüşmede, Türk dünyasının gönül coğrafyasına dair kapsamlı istişarelerde bulunuldu. Özellikle Fransa’daki teşkilat faaliyetleri ve Balkanlar’da sürdürülen kültürel çalışmalar hakkında detaylı bilgi sunuldu.

    Lider Bahçeli, yurt içi ve yurt dışındaki Ülkücü teşkilatların Türk-İslam ülküsünü yaşatma gayretini takdirle karşılarken, bu çabaların Türk milletinin birlik ve dirliği açısından taşıdığı öneme dikkat çekti. Görüşme boyunca, Ülkücü Hareket’in manevi bayrağını dalgalandıran çalışmaların kararlılıkla sürdürülmesi gerektiği vurgulandı.

    Yalçın Çelik, Aksaraylı hemşerilerinin selamlarını ileterek yaptığı açıklamada, “Liderimizin devlet aklı, feraseti ve kararlı duruşu bizlere her zaman ilham vermektedir. Ülkümüzü yaşatmak, gelecek nesillere aktarmak ve Türk milletinin değerlerini savunmak bizim için bir şereftir,” ifadelerini kullandı.

    Ziyaretin sonunda hatıra fotoğrafları çekilirken, heyet sayın Bahçeli’nin hayır duasıyla makamdan ayrıldı. Görüşme, Ülkücü Hareket’in sarsılmaz liderliğinin ve değişmeyen istikametinin bir kez daha hissedildiği anlamlı bir buluşma olarak hafızalara kazındı.

  • Bir Kahramanlık ve vefa hikayesi

    Bir Kahramanlık ve vefa hikayesi

    11 Ağustos’un Unutulmaz Destanı: Bir Kahramanlık ve Vefa Hikayesi

    Bundan tam 8 yıl önce, 11 Ağustos 2017’de, Türkiye’nin yüreğine kor gibi düşen bir haberle sarsıldık. O gün, vatan toprağının her karışını korumak için mücadele eden kahramanlarımızın arasına, adı tarihe altın harflerle yazılan iki yiğit daha katıldı: Şehit Eren Bülbül ve Şehit Astsubay Kıdemli Başçavuş Ferhat Gedik. Maçka’da terör örgütü mensuplarıyla girilen çatışmada, 15 yaşındaki bir fidanın, Eren’in, vatan aşkıyla tutuşan yüreği ve onun güvenliğini sağlamak için canını siper eden Astsubay Gedik’in fedakarlığı, milletimizin ortak hafızasına kazındı.

    Bu olay, sadece bir çatışma anından ibaret değildi. O, milli şuurun ve manevi değerlerin ete kemiğe bürünmüş haliydi. Eren Bülbül, teröristlerin yerini güvenlik güçlerine göstermekten çekinmedi. O küçücük bedeniyle, vatanına olan sevgisini, korkusuzca ortaya koydu. O, sadece bir çocuk değil, aynı zamanda bu vatanın asil ruhunun bir temsilcisiydi. Onun masumiyeti ve cesareti, vatan sevgisinin yaşı olmadığını, milletimizin her ferdinin gerektiğinde bir kahramana dönüşebileceğini gösterdi.

    Astsubay Ferhat Gedik ise, “İyi ki varsın Eren” diyerek çıktığı yolda, bu cümlenin hakkını son nefesine kadar verdi. Eren’i korumak için kendini siper etmesi, bir askerin görev bilincinden çok daha öteydi. Bu, insanlık onurunun, vefanın ve kardeşliğin en saf haliydi. Bir askerin, bir sivilin, hele ki bir çocuğun hayatını kurtarmak için kendi hayatından vazgeçmesi, ancak “şehitlik” gibi yüce bir mertebeyle açıklanabilir.

    Şehitlik, dinimizde en yüksek makamlardan biridir. Kur’an-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde müjdelenen bu mertebe, Allah yolunda canını feda edenlere nasip olur. Şehit Eren Bülbül ve Şehit Ferhat Gedik de, vatanlarını koruma uğruna verdikleri bu mücadeleyle, hem bu dünyada hem de ahirette en yüce makama eriştiler. Onların kanı, bu toprakların bekasını ve bağımsızlığını perçinledi.

    Bu olay, millet olarak hissettiğimiz milli şuurun ve gururun bir timsali haline geldi. Her 11 Ağustos’ta, Eren’in gözlerindeki ışık ve Ferhat Gedik’in fedakarlığı, bize kim olduğumuzu, hangi değerler uğruna yaşadığımızı bir kez daha hatırlatıyor. Vatan sevgisi, bayrak sevgisi, birlik ve beraberlik ruhu, bu iki kahramanın anısıyla daha da güçleniyor. Onlar, bu vatanın nasıl zorluklarla ayakta durduğunu, ne bedeller ödendiğini gösteren birer abide oldular.

    Eren Bülbül ve Ferhat Gedik’in hikayesi, yalnızca bir hüzün hikayesi değildir. O, aynı zamanda bir gurur vesilesidir. Bizler, bu topraklarda yaşayan her bir birey olarak, onların mirasına sahip çıkmakla yükümlüyüz. Vatanımıza, bayrağımıza, değerlerimize sahip çıkarak, onların fedakarlıklarını boşa çıkarmamalıyız.

    Bu vesileyle, tüm şehitlerimizi, özellikle de Eren Bülbül ve Astsubay Kıdemli Başçavuş Ferhat Gedik’i rahmetle, minnetle ve dualarla anıyorum. Ruhları şad, mekanları cennet olsun. Onların bize bıraktığı en değerli miras, bu vatanın yılmaz ve yıkılmaz olduğunu gösteren o kahramanlık destanıdır.

    Haber Yorum: Yalçın Çelik

  • Göklerde Yazılan Bir Destan

    🇹🇷 Şehit Pilot Cengiz Topel: Göklerde Yazılan Bir Destan

    Türk havacılık tarihinin altın harflerle yazılmış isimlerinden biri olan Cengiz Topel, yalnızca bir pilot değil; vatan sevgisinin, cesaretin ve teknik üstünlüğün simgesidir. 8 Ağustos 1964 tarihinde Kıbrıs semalarında görev uçuşu sırasında Rumlar tarafından uçağı düşürülen ve esir alındıktan sonra işkenceyle şehit edilen Topel, Türk milletinin gönlünde ebedi bir yer edinmiştir.

    ✈️ Teknik Bir Bakışla Kahramanlık

    Cengiz Topel’in kullandığı RF-84F Thunderflash keşif uçağı, dönemin teknolojik şartlarına göre yüksek manevra kabiliyetine sahip, stratejik bir hava aracıydı. Bu uçakla Kıbrıs üzerinde yaptığı keşif uçuşu, yalnızca askeri bir görev değil; aynı zamanda teknik bir cesaret örneğiydi. Havacılıkta görev planlaması, radar izleme, düşman hava savunma sistemlerinin analizi gibi unsurlar, Topel’in mühendislik zekâsıyla harmanlanmıştı.

    Bir mekatronik mühendisi olarak, Cengiz Topel’in uçuş sistemlerini kullanma becerisi ve görev bilinci, bugün bile savunma sanayimizin gelişiminde ilham kaynağıdır. Onun gösterdiği teknik disiplin, Türk mühendisliğinin temel taşlarından biri olarak kabul edilmelidir.

    🇹🇷 Vatan İçin Gözünü Kırpmadan

    Topel’in şehadeti, yalnızca bir askerin ölümü değil; bir milletin bağımsızlık uğruna verdiği mücadeledeki kararlılığının sembolüdür. Esir alındıktan sonra uluslararası savaş hukukuna aykırı şekilde işkenceyle öldürülmesi, Türk milletinin hafızasında derin bir yara bırakmıştır. Ancak bu acı, aynı zamanda bir direniş ruhunu da doğurmuştur.

    Bugün Kıbrıs Türk halkı özgürce yaşıyorsa, bunda Cengiz Topel gibi kahramanların payı büyüktür. Onun adı, Gazimağusa yakınlarındaki Cengiz Topel Anıtı’nda yaşatılmakta; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin en seçkin pilotları onun izinden gitmektedir.

    Savunma Sanayimize Etkisi

    Cengiz Topel’in şehadeti, Türk savunma sanayisinde bir dönüm noktası olmuştur. Bu olaydan sonra hava kuvvetlerimizin modernizasyonu hız kazanmış; yerli üretim İHA ve SİHA projeleriyle göklerdeki hâkimiyetimiz pekiştirilmiştir. Bugün Bayraktar, Akıncı ve Anka gibi hava araçlarımız, Topel’in mirasını teknolojik olarak yaşatmaktadır.

    Kültürel ve Tarihî Miras

    Cengiz Topel’in hikâyesi, yalnızca askeri değil; kültürel bir mirastır. Onun adıyla anılan okullar, caddeler ve anıtlar, genç nesillere vatan sevgisini aşılamaktadır. Her 8 Ağustos’ta düzenlenen anma törenleri, milletimizin şehitlerine olan vefasını göstermektedir.

    Cengiz Topel, teknik bilgiyle donanmış bir vatan evladı olarak, Türk milletinin göklerdeki onurudur. Onun hikâyesi, mühendislik ile kahramanlığın nasıl birleştiğini gösteren eşsiz bir örnektir. Bizler, onun izinden giderek hem teknolojimizi geliştirmeli hem de milli değerlerimizi yaşatmalıyız.

  • İstihdam garantili geleceğin mesleklerine en hızlı geçis imkanı

    İstihdam garantili geleceğin mesleklerine en hızlı geçis imkanı


    2025 YKS Tercihinde Gözler Meslek Yüksekokullarında: “İstihdam Garantili Programlar Öne Çıkıyor”

    Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Müdürü Dr. Öğr. Üyesi Bahattin Cizreli, MYO’ların geleceğin mesleklerine en hızlı geçişi sunduğunu belirterek, “Sivil Havacılık ve İtfaiyecilik programlarımız, öğrencilerimize mezuniyetten sonra doğrudan iş imkânı sağlıyor” dedi.

    ANKARA – Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Erol Özvar’ın 2025 başında duyurduğu yeni MYO vizyonu kapsamında, ön lisans programları yeniden yapılanırken, Türkiye genelinde Meslek Yüksekokulları üniversite tercih döneminin dikkat çeken kurumları haline geldi.

    YKS tercih döneminin yaklaştığı bu günlerde, meslek edinmeye yönelik programlar barındıran Meslek Yüksekokulları (MYO), üniversite adaylarının radarına girmeye başladı. Özellikle istihdam odaklı eğitim anlayışıyla dikkat çeken bu kurumlar, Cumhurbaşkanlığı Strateji Belgeleri, Orta Vadeli Programlar ve YÖK politikaları doğrultusunda yeniden şekillendiriliyor.

    Bu bağlamda, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi (AYBÜ) Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Müdürü Dr. Öğr. Üyesi Bahattin Cizreli, yüksekokul eğitiminin yeni dönemde kazandığı stratejik öneme dair değerlendirmelerde bulundu.

    “Yapay zekâ teknolojileri ve dijitalleşme, iş dünyasındaki iş bölümünü temelden değiştiriyor” diyen Cizreli, “Geleneksel lisans bölümleri artık mezunlarına istihdam garantisi sunmakta zorlanıyor. Oysa MYO mezunları, kısa sürede sahaya çıkabilen, uygulamalı eğitimi almış nitelikli personeller olarak sektörler tarafından tercih ediliyor” ifadelerini kullandı.

    İki program öne çıkıyor

    Sosyal Bilimler MYO’nun Sivil Havacılık Kabin Hizmetleri ve Sivil Savunma ve İtfaiyecilik programlarının yüksek talep gördüğünü belirten Cizreli, şöyle konuştu: “THY başta olmak üzere Türkiye’de hızla büyüyen havacılık sektörüne kabin memuru yetiştiriyoruz. Programımızda uygulamalı eğitimin yanı sıra Mesleki İngilizce ve Temel Rusça dersleri veriyoruz. Mezunlarımız kısa sürede havayolu şirketlerinde istihdam ediliyor. İtfaiyecilik programımız da küresel iklim krizinin yol açtığı yangınlar, seller ve ülkemizin deprem riski düşünüldüğünde hayati önemde. Mezunlarımız şu anda Ankara dahil birçok şehirde itfaiye teşkilatlarında, AFAD birimlerinde görev yapıyor.” dedi.

    Cizreli, ayrıca dijital iletişim ve medya okuryazarlığına duyulan ihtiyaca dikkat çekerek, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Programı ile öğrencilere çağın becerilerini kazandırdıklarını söyledi.

    “Şehirle iç içe, barınma sorunu yok”

    Ankara’nın Çubuk ilçesinde faaliyet gösteren Sosyal Bilimler MYO’nun öğrenciler için hem ulaşılabilir hem de huzurlu bir ortam sunduğunu vurgulayan Cizreli: “Çubuk ilçesi Ankara merkeze çok yakın. Gün içinde aktif ulaşım imkânları mevcut. Aynı zamanda KYK yurtları ve özel barınma alanlarıyla öğrencilerimize güvenli ve konforlu bir öğrenim hayatı sunuyoruz. Butik bir okuluz, öğrencilerimizle birebir ilgilenebiliyor, kariyer hedeflerini doğrudan destekleyebiliyoruz.”

    Yeni dönemde MYO’lara ilgi artacak

    Cizreli, Mesleki Eğitim Politikası çerçevesinde açıklanan yeni reformlar ve sektör iş birlikleri sayesinde önümüzdeki birkaç yıl içinde Meslek Yüksekokullarına olan tercihin daha da artacağını belirterek sözlerini şöyle tamamladı: “Gerek IMF gerekse Dünya Bankası’nın raporları gösteriyor ki, sağlık hizmetleri, güvenlik, ulaşım ve afet yönetimi gibi alanlarda uygulama temelli eğitime sahip insan gücüne büyük ihtiyaç var. Biz de bu ihtiyaçları karşılayacak mezunlar yetiştiriyoruz.” diye konuştu.

  • Milli Mücadele’nin Yol Haritası

    Milli Mücadele’nin Yol Haritası: Erzurum Kongresi 106 Yaşında

    23 Temmuz 1919 tarihi, Türk milletinin kaderine yön verdiği, vatanın mukaddes harcının bir kez daha yoğrulduğu şanlı bir milattır. Erzurum’un mütevazı sokaklarında başlayan ve Anadolu’nun tamamına yayılan bu kutlu yürüyüş; bağımsızlık, birlik ve milli irade meşalesini bir kez daha harlamıştır. Bugün, Erzurum Kongresi’nin 106. yıl dönümünü idrak ederken, tarih sahnesine silinmez harflerle kazınan bu kararlılığın anlamını ve mirasını yeniden hatırlamak boynumuzun borcudur.

    Erzurum Kongresi, sadece bir belge veya toplantı değildir; o, milletin özünden doğan bir dirilişin ve direnişin adıdır. Vatanın işgale uğradığı, milletin kaderine başkalarının hükmetmeye çalıştığı bir dönemde; Mustafa Kemal Paşa önderliğinde toplanan vatanseverler, Türk milletinin esareti asla kabul etmeyeceğini tüm dünyaya haykırmıştır.

    Kongrede alınan kararlar, bugün hâlâ milli duruşun temel ilkelerini oluşturmaktadır:

    Vatan bir bütündür, bölünemez.

    Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı millet birlikte direnecektir.

    Milli güç ve irade, milletin geleceğini belirleyecek tek kudrettir.

    Manda ve himaye kabul edilemez.

    Geçici bir hükümet kurulacaktır; bu hükümeti milletin güvenini kazanmış kişiler oluşturacaktır.

    Bu kararlar sadece o günün şartlarında değil, bugünün ve yarının da istiklal kılavuzudur. 106 yıl önceki bu irade, Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini atarken, “Ya İstiklal Ya Ölüm” anlayışını milletimizin ortak şiarı haline getirmiştir.

    Erzurum Kongresi, Anadolu’nun kalbinden yükselen milli ruhun İstanbul’daki çürümüş iradeye karşı attığı en gür yumruktur. O gün Erzurum’da yükselen ses, bugün hâlâ ayakta duran bağımsız Türkiye’nin vicdanında yankılanmaktadır.

    Bizler, o aziz hatırayı yaşatmak ve gelecek nesillere aktarmakla mükellefiz. 106 yıl önce vatan aşkıyla toplanan kahramanların emanetini, bilimle, üretimle, birlik ruhuyla ve milli bilinçle yarınlara taşımalıyız. Bu vesileyle, Erzurum Kongresi’nin ruhunu ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere tüm kurtuluş mücadelesi kahramanlarını rahmet ve minnetle anıyoruz.

    Vatan bir bütündür, bölünemez!

     Milletin iradesi, milletin geleceğidir!

    23 Temmuz 1919 – 23 Temmuz 2025 / Erzurum’dan Anadolu’ya yayılan milli iradenin 106. yılı kutlu olsun.

  • Kuraklık gündemdeyse, geç kaldık demektir

    Kuraklık gündemdeyse, geç kaldık demektir

    Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde sondaj yapan Yahya Baran, son günlerde yaşanan su sorunları ve kuraklık nedeniyle kuraklıkğın getirdiği sorunlar ve çözümleri konusunda uyarılarda bulundu.

    Baran konu ile ilgili açıklamasında: “Kıymetli Kardeşlerim sonuna kadar okuyalım bilgi paylaştıkça çoğalır.  Kuraklık gündemdeyse, geç kaldık demektir. Suyun kıymeti, ancak toprağın çatladığında anlaşılır. Oysa biz bu susuzluğun sesini yıllardır duyuyor. Delik delik Anadolu’nun damarlarını arıyoruz. Şimdi ekranlarda, sosyal medyada, belediye kürsülerinde “Kuraklık” kelimesi daha sık duyuluyor. Siyasiler su tasarrufundan bahsediyor, projeler açıklanıyor. İyi güzel ama sormadan edemiyoruz. Bu toprakların susuz kalacağı yeni mi akla geldi? Biz, yıllardır dağın başında, ovada, çorak tarlalarda su ararken; gökyüzü cimrileşirken, barajlar çekilirken, kuyular kururken… Sahada yalnızdık. Bugün kuraklık konuşuluyor, konuşulsun elbette. Ama sadece konuşmakla bu iş çözülmez. Suyu arayan, bulan, çıkaran, koruyan eli unutursak yarın su da konuşmaz zaten. Biz suyu “iş” olarak değil, emanet olarak görüyoruz. Her açtığımız kuyu, sadece bir metraj değil; Bir köyün umudu, bir çiftçinin geleceği, bir çocuğun hayatıdır.

    Peki kuraklıkla gerçek mücadele nasıl yapılır? İşte sahadan gelen çözüm önerileri:

    Baran: “Bölgesel yeraltı su haritaları yayınlansın her bölgeye özel “nerede su var? Nerede yok?” raporları, çiftçiye açık şekilde paylaşılmalı. Böylece kör sondajlar azalır, boşa enerji ve emek harcanmaz. Sondaj ruhsatları verilirken su kalitesi zorunlu test edilsin. Her kuyu sadece su veriyor mu değil, kalitesi ne, sert mi, kullanıma uygun mu bunlar analiz edilmeli.  Tarımda kullanılacaksa tuzluluk ve pH değeri çiftçiye bildirilmelidir. Geceleri sulama zorunlu hale getirilmeli. Gündüz yapılan sulama %40’a kadar su kaybına neden olur. Güneşin en dik geldiği saatlerde su, toprak yerine havaya karışır.

    Çözüm: Belediyeler ve sulama birlikleri gece sulamayı zorunlu hale getirmeli, gündüz sulamalara kısıtlama getirilmelidir. Gece 22:00 – Sabah 06:00 arası sulama teşvik edilmeli. Tuzlu kuyuların kullanımı denetlenmeli. Bazı bölgelerde tuzlu veya sert sular bilinçsizce tarlaya veriliyor. Bu da toprağı çoraklaştırıyor. Tuz oranı yüksek çıkan kuyuların sadece belirli kullanım alanlarına açılmasına izin verilmeli. Ağaçlandırma yeşil alan yağmur çeken bitkiler meşe-gürgen-çam-sedir-ladin dikilmeli. Sondaj Sahasından Sesleniyoruz: Biz suyu çekiyoruz, ama o suyu doğru kullandırmak da işin yarısıdır. Biz diyoruz ki: “Su bulmak marifet değil, suyu yaşatmak marifettir. Bu sorumluluğun farkındayız. Sadece su bulmuyoruz. Geleceği kazıyoruz. Bugün konuşulanlar, dün susanların sonucudur. O yüzden bir ricamız yok, bir çağrımız var. Su gelecektir. Sahip çıkalım” diye konuştu.

  • Tarihin Su ile Buluştuğu Mekân Blagay Tekkesi

    Tarihin Su ile Buluştuğu Mekân: Blagay Tekkesi

    Tarihin Su ile Buluştuğu Mekân: Blagay Tekkesi

    Bosna Hersek’in engin doğasıyla harmanlanmış, ruhani atmosferiyle ziyaretçilerini asırlardır etkileyen bir tarihi miras: Blagay Tekkesi. Mostar şehir merkezine yaklaşık 12 kilometre uzaklıkta, Buna Nehri’nin doğduğu noktanın hemen kıyısında yer alan bu tekke, yalnızca dini bir yapı değil, aynı zamanda su ile tarihin kesiştiği eşsiz bir medeniyet köprüsüdür.

    Suyun Şefkatiyle Yoğrulan Bir Maneviyat

    Blagay Tekkesi, Osmanlı’nın Balkanlar’daki ruhani izlerinden biri olarak 15. yüzyılda inşa edilmiştir. Anadolu’dan gelen Nakşibendi tarikatına bağlı dervişler, bu bölgeyi hem ibadet hem de ilim merkezi haline getirmiştir. Tekkenin inşa edildiği nokta tesadüf değildir. Burası, Buna Nehri’nin büyük bir kaya kütlesinin içinden fışkırarak doğduğu yerdir. Yeryüzünün en büyük karstik kaynaklarından biri olan bu çıkış noktası, maneviyatın doğal bir sembolü hâline gelmiştir. Su burada yalnızca bir doğal unsur değil, aynı zamanda tefekkürün ve arınmanın simgesidir. Dervişlerin su sesiyle zikir halkaları kurduğu, ibadetle doğanın iç içe geçtiği bu tekke, bir inancın ne denli estetikle yoğrulabileceğini gözler önüne sermektedir.

    Mimari ve Kültürel Kimlik

    Tekkenin mimarisi, Osmanlı sivil yapılarının zarif çizgilerini taşımaktadır. Ahşap cumbalar, geniş pencereler, beyaz badanalı duvarlar ve taş temeller; hem fonksiyonel hem de estetik olarak tekkenin ruhani görevini tamamlar niteliktedir. Bu yapı, doğanın içerisine gömülmüş bir mücevher gibi durmaktadır. Tekke içerisinde ibadet odaları, misafirhaneler, semahane ve mutfak gibi bölümler bulunmaktadır. Her köşede tasavvufun derin izleri hissedilir. Blagay Tekkesi, sadece bir tarikat merkezi değil, bir kültür hazinesidir. Asırlarca Balkan halklarına kapısını açan bu yapı, bugün hâlâ inançlar üstü bir barış çağrısı yapmaktadır. Müslümanlar kadar farklı inanç mensupları da bu mekânda huzur bulmakta, geçmişle iç içe bir yolculuğa çıkmaktadır.

    Uluslararası Önemi ve Ziyaretçi Profili

    Blagay Tekkesi, Bosna Hersek’in UNESCO’ya aday gösterilen kültürel miraslarından biridir. Her yıl binlerce yerli ve yabancı turist, bu eşsiz yapıyı görmek ve hissetmek için Mostar’dan yola çıkar. Tarihçilerin, ilahiyatçıların, doğa bilimcilerin ve mimarların ortak ilgi alanı hâline gelen bu yapı, aynı zamanda din turizmi açısından da önemli bir odak noktasıdır. Ramazan aylarında ve özel kandil gecelerinde düzenlenen mevlid programları, ziyaretçilere hem tarihi hem manevi anlamda eşsiz deneyimler sunar. Blagay’da adeta zaman durur. Doğa ile insanın, ibadetle suyun aynı ritimde buluştuğu bu mekân, günümüz insanına geçmişin derinliğini hatırlatır.

    Suyun Sesinde Saklı Medeniyet

    Blagay Tekkesi’nde gezerken, insan sadece bir mimariyi veya doğal güzelliği değil; medeniyetin özünü, tevazuyu ve iç huzuru hisseder. Su sesiyle dolan bu mistik atmosfer, yalnızca kulaklara değil, kalplere de hitap eder. Bu nedenle Blagay, sıradan bir gezi rotası değil; bir iç yolculuktur. Tarih, ibadet, kültür ve doğanın eşsiz bir uyum içinde birleştiği bu mekân; Bosna Hersek’in hem ruhunu hem de kaderini taşır. Blagay Tekkesi, bir milletin inançla yoğrulmuş zarafetini tüm dünyaya anlatmaya devam etmektedir.

    Konum: Blagaj Köyü, Mostar – Bosna Hersek

    Kuruluş: 15. Yüzyıl, Osmanlı dönemi

    Özellik: Buna Nehri’nin doğduğu yerde kurulu, Nakşibendi Tekkesi

    Ziyaretçi Profili: Kültür gezginleri, inanç turizmi, tarih araştırmacıları