Blog

  • Camide Dua, Meydanda Sessizlik, Vicdanlarda Derin Yankı

    Saraybosna’da Soykırımın 30. Yılı: Camide Dua, Meydanda Sessizlik, Vicdanlarda Derin Yankı

    Saraybosna – 11 Temmuz 2025

    Bosna Hersek’in başkenti Saraybosna, 11 Temmuz 2025 tarihinde bir kez daha acının gölgesinde sessizliğe büründü. Srebrenitsa Soykırımı’nın 30. yılı, hem duayla hem de derin bir saygı duruşuyla anıldı. Türk gönüllü heyetleriyle birlikte binlerce insan, tarihin bu kara lekesini unutmadığını gösterdi.

    Ali Paşa Camii’nde Hüzün ve Hürmet Bir Arada

    Saraybosna’nın önemli dini merkezlerinden biri olan Ali Paşa Camii‘nde bu haftaki Cuma hutbesi, 1995 yılında hayatını kaybeden Srebrenitsalı masumlar için okundu. İmam, soykırımın yalnızca Boşnak halkına değil, tüm insanlığa karşı işlenmiş ağır bir suç olduğunu vurguladı.

    Namaz sonrası yapılan toplu dua ile birlikte cami avlusunda duygusal anlar yaşandı. Camiyi dolduran cemaatin gözleri yaşlı, elleri semaya açık, kalpleri ise adalet ve huzur arzusuyla doluydu.

    Saraybosna Bir Dakikalık Sessizlikte Bütünleşti

    Saat tam 12.00’de şehir merkezinde yankılanan siren sesleri, tüm Saraybosna’yı derin bir sessizliğe çağırdı. Araçlar durdu, insanlar olduğu yerde hareketsiz kaldı. Bir dakikalık saygı duruşu, 30 yıl önce katledilen 8.372 Boşnak can için tutuldu. Bu suskunluk, hem kayıplara duyulan saygının hem de adalete olan özlemin güçlü bir göstergesiydi.

    Başçarşı’da Türk Heyeti ile Bosna Halkı El Ele

    Saraybosna’nın kalbi konumundaki Başçarşı, anma günü dolayısıyla hem Boşnak vatandaşların hem de yurtdışından gelen misafirlerin buluşma noktası oldu. Türkiye’den gelen gönüllü heyet, Bursa Yıldırım belediye başkanı Oktay Yılmaz, Bursa Kızılay il yönetim kurulu ve Yalçın Çelik Bosnalı dostlarıyla omuz omuza yürüyerek birlik ve beraberlik mesajı verdi. Tören sonrası meydanda çekilen hatıra fotoğrafları, Türk ve Boşnak halkları arasındaki kopmaz bağın bir yansımasıydı. Gözlerdeki ifade, dillerdeki dua, gönüllerdeki sadakat adeta aynıydı.

    Srebrenitsa İnsanlığın Ortak Vicdanıdır

    Srebrenitsa’da yaşananlar yalnızca bir bölgenin değil; tüm dünyanın sorumluluğundadır. Bu nedenle yapılan her anma, sadece geçmişi hatırlatmak değil, aynı zamanda geleceği korumak adına bir uyarıdır.

     “Unutulan her katliam, yenisine davetiye çıkarır.”

    Bugün Saraybosna’da verilen mesaj açık ve netti:

     “Ne unuturuz ne affederiz. Barış ancak adaletin yeşerdiği yerde mümkündür.”

    Türk Milleti Her Zaman Mazlumun Yanındadır

    Bosna ile Türkiye arasındaki tarihî ve kültürel kardeşlik, bugün yeniden ortaya kondu. Gönüller bir kez daha birleşti. Bu birlikteliğin temeli; çıkar değil, inanç ve vefadır. Türk milleti, Bosna’nın sadece geçmişteki dostu değil; gelecekteki teminatıdır. Saraybosna’da, sokaklarda, camilerde ve meydanlarda yükselen her niyaz, aslında ortak bir dua gibiydi:

     “Zulüm son bulsun. Soykırımlar bir daha yaşanmasın. Dünya, vicdanla yönetilsin.”

    Saraybosna – Ali Paşa Camii’nde cuma hutbesinde kardeşlerimiz anıldı. Soykırımda hayatını kaybeden tüm kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyor, adaletin ve barışın hakim olduğu bir gelecek için mücadele etmeye devam edeceğimizi ifade ediyoruz.

    🇹🇷🇧🇦 Türk-Bosna kardeşliği, tarihe değil vicdana yazılmıştır. O yüzden sarsılmaz.

    Hazırlayan: Yalçın ÇELİK – Teknik Öğretmen | Mekatronik Yüksek Mühendisi | Pursaklar Ülkü Ocakları Başkan Yardımcısı | 28. Dönem Aksaray MHP Milletvekili Aday Adayı | Gazeteci – Yazar \ TÜRKAV ve Türk Eğitim Sen Üyesi

  • Avrupa’da Taşyürekli Gururumuz

    Avrupa’da Gururumuz: Osman Taşyürek ve Mehmet Kürşat Taşyürek’e Anlamlı Ziyaret

    Fransa’nın Grenoble şehrinde, ülkücü hareketin Avrupa’daki mihenk taşlarından biri olarak tanınan Grenoble Ülkü Ocakları Konfederasyonu kurucularından ve Bazar Oriental Market işletmesinin sahibi Osman Taşyürek ve oğlu Mehmet Kürşat Taşyürek ile anlamlı bir buluşma gerçekleştirdik.

    Hemşerilerimizin Avrupa’da kendi iş yerlerini kurarak ay yıldızlı bayrağımızı temsil etmeleri, bizlere büyük bir gurur yaşattı. Ekonomik varlık göstermenin ötesinde, milli ve manevi değerlere bağlılıklarını sürdürerek, ülkücü hareketin ruhunu yaşatmaları takdire şayandır.

    Ziyaret sırasında hem gurbetin zorlukları hem de Avrupa’daki Türk varlığının sosyo-kültürel etkileri üzerine derinlikli bir sohbet gerçekleştirdik. Anadolu’dan Avrupa’ya uzanan bu köklü bağın taşıyıcısı olan Taşyürek ailesiyle, ülkemizin bugünü ve yarını üzerine fikir alışverişinde bulunduk. Genç nesillerin hem ticari hem kültürel anlamda donanımlı yetişmesinin önemine değinerek, milli şuurun muhafazasında aile yapısının ve iş dünyasındaki temsilin ne kadar hayati olduğunu konuştuk.

    Sayın Osman Taşyürek’in yıllardır süregelen çalışmaları, sadece bir işletme sahibinden öte, bir misyon taşıyıcısı olduğunu göstermektedir. Oğlu Mehmet Kürşat Taşyürek’in de bu bayrağı emin adımlarla ileri taşıması bizleri umutlandırmıştır. Gençliğin bu istikamette ilerlemesi, milletimiz için büyük bir kazanımdır.

    Ziyaretimiz, samimi bir memleket sohbeti havasında ilerledi ve dostane bir atmosferde son buldu. Sohbetin ardından çekilen hatıra fotoğrafı ile birlikte Bazar Oriental Market’ten ayrıldık. Avrupa’daki tüm Türk girişimcilerin örnek alabileceği bu başarı öyküsü, diaspora için ilham kaynağı olmaya devam edecektir.

    Bu vesileyle, başta Osman Taşyürek Bey olmak üzere tüm yurt dışındaki iş insanlarımızı, milli ve manevi duruşlarını koruyarak milletimize hizmet etmeye devam ettikleri için gönülden tebrik ediyorum.

    Yalçın ÇELİK – Grenoble Özel

  • Gurbetin Kalbinde Bir Anadolu Soluğu

    Gurbetin Kalbinde Bir Anadolu Soluğu: Grenoble’de Memleket Kokusu

    Fransa’nın Grenoble şehrinde bulunan Anadolu Derneği’ni ziyaret etme fırsatım oldu. Dernek Başkanımız, Yozgatlı hemşehrimiz Sadi Yılmazer ile bir araya gelerek, hem memleket kokulu bir sohbet gerçekleştirdik hem de gurbetin yükünü omuzlamış gönüllerle buluştuk.

    Yıllardır uzak ellerde yaşamlarını sürdüren vatandaşlarımızla aynı masada oturmak, aynı dili, aynı kültürü, aynı hasreti paylaşmak tarifsiz bir duygu. Gurbette olmanın ne demek olduğunu, bir bardak çayın bu kadar kıymetli olduğu bir coğrafyada daha derinden hissediyor insan. İşte bu yüzden, her adımda, her buluşmada memleketimize dair ne varsa yaşatmak, paylaşmak istiyoruz.

    Ziyaret sırasında Sayın Sadi Yılmazer’e Türkgün Gazetesi ile birlikte Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Dergisi’ni takdim ettim. Çünkü inanıyorum ki; bu satırlarda yazan fikirler, sadece kâğıda değil, gönüllere de dokunuyor. Milliyetçiliğin sınır tanımayan bir dava olduğunu, bu yayınlar her sayfasında bir kez daha hatırlatıyor.

    Biz orada sadece selam vermedik. Aynı zamanda gönül verdik. Türkiye’den kilometrelerce uzakta, Anadolu’nun sıcaklığını yaşatmaya çalışan her bir kardeşimizin mücadelesine tanık olduk. Konuşmalarımızda milli birlikten, Türk milletinin evrensel değerlerinden, gurbette yaşayan gençlerimizin kimlik mücadelesinden söz ettik. Konuştukça fark ettik ki; mesafeler uzak olsa da yürekler hep aynı vatan için atıyor.

    Grenoble’deki Anadolu Derneği, bu anlamda sadece bir buluşma noktası değil, aynı zamanda bir kültür kalesi. Dilimizin, örfümüzün, geleneklerimizin yaşatıldığı, yaşatılmaya çalışıldığı kutlu bir ocak. Sayın Yılmazer’in gayretleri takdire şayan. Gurbette milli kimliği korumak kolay değil. Ama birlik olunca, omuz omuza verince, aşılmayacak engel kalmıyor.

    Şuna inanıyorum: Gurbet elde Türk kalmak, en büyük sadakattir. Ve bu sadakati sürdüren, unutmayan, unutturmayan tüm hemşerilerimize minnettarım. Gittiğimiz her yerde Türk’üz, ülkücüyüz, kardeşiz demeye devam edeceğiz.

    Bu ziyaret, sadece bir nezaket ziyareti değildi. Bu, aynı zamanda bir vefa, bir hatırlatma, bir aidiyet beyanıydı. Avrupa’nın göbeğinde, kalbimizde Anadolu’yu yaşatıyoruz. Ve biliyoruz ki; nerede bir Türk varsa, orada umut vardır.

  • Fransa’nın Gronoble şehrinde yükselen değer

    Fransa’nın Gronoble şehrinde yükselen değer

    Fransa’nın Gronoble Şehrinde Yükselen İlim ve İbadet Yuvası: 3000 Metrekarelik Dev Cami İnşaatı Gururlandırıyor

    Fransa’nın Gronoble şehrinde, Türk vatandaşlarımızın dini, kültürel ve sosyal ihtiyaçlarını karşılamak üzere inşa edilen Gronoble Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) Fatih Camii’nin inşaatı tüm hızıyla devam ediyor. 2200 metrekarelik arsa üzerine kurulan ve 3000 metrekarelik kapalı alana sahip olan bu görkemli yapı, yalnızca bir ibadethane değil, aynı zamanda bir eğitim ve kültür merkezi olarak hizmet verecek.

    Yeni yapılan cami inşaatını yerinde inceleyen Pursaklar Ülkü Ocakları bürokrasiden sorumlu Başkan Yardımcısı, TÜRKAV ve Türk Eğitim Sen üyesi, 28. Dönem MHP Aksaray Milletvekili Aday Adayı Teknik Öğretmen ve Mekatronik Yüksek Mühendisi Yalçın Çelik, DİTİB Gronoble Başkanı Sayın Servet Darıcı ile birlikte alanı gezdi. İnşaatın geldiği aşamadan duyduğu memnuniyeti dile getiren Çelik, “Bu eser, yalnızca Gronoble’da yaşayan vatandaşlarımız için değil; tüm Türk milleti adına gurur kaynağıdır. Emeği geçen herkese ülkemiz ve milletimiz adına şükranlarımı sunuyorum,” ifadelerini kullandı.

    Başkan Servet Darıcı’dan alınan bilgilere göre cami binasında üç ayrı salon yer almakta. Kadınlara özel olarak ayrılmış lokal alanlar, çok amaçlı derslikler, ibadet alanları, yaklaşık 100 metrekarelik modern bir kütüphane ve 12 ayrı sınıfla eğitim faaliyetlerine ev sahipliği yapacak. Ayrıca imam lojmanı da inşa edilerek yapının tam donanımlı bir külliye haline gelmesi hedefleniyor.

    Sayın Servet Darıcı, inşaatın en kısa zamanda tamamlanarak faaliyete geçmesi için çalışmaların büyük bir titizlikle sürdürüldüğünü belirterek, katkı sağlayan tüm hayırsever vatandaşlara teşekkürlerini iletti. Türkiye’deki gönüldaşlara, hemşerilere ve tüm vatandaşlara da sevgi, saygı ve muhabbet dolu selamlarını ileten Başkan Darıcı, bu projenin yalnızca mimari bir başarı değil, aynı zamanda birliğin ve beraberliğin nişanesi olduğunun altını çizdi.

    Fransa’daki Türk toplumunun inanç, eğitim ve kültürel ihtiyaçlarına cevap verecek bu çapta bir yapının yükseliyor olması; ülkemiz, dinimiz ve milletimiz adına gurur verici bir gelişme olarak değerlendiriliyor. Avrupa’nın ortasında, Türk-İslam kültürünün yaşatılması ve gelecek nesillere aktarılması adına atılan bu adım, hem Türkiye’deki hem de Avrupa’daki vatandaşlarımızın inanç değerlerine verdiği önemin güçlü bir göstergesidir.

  • Yeşil vatan yanarsa, geleceğimiz de yanar

    Yeşil vatan yanarsa, geleceğimiz de yanar

    Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı, yaz mevsiminin gelmesiyle birlikte artış gösteren orman yangınlarına karşı kapsamlı bir farkındalık ve mücadele çağrısında bulundu.

    Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım, ormanların yalnızca yeşil örtü değil, aynı zamanda milletimizin nefesi, yuvası ve geleceği olduğunu vurgulandı.

    Ülkü Ocakları’ndan Orman Yangınlarına Karşı Seferberlik Çağrısı  “Yeşil Vatan Yanarsa, Geleceğimiz de Yanar”

    Başkan Yıldırım açıklamasında; Türk milletinin en kıymetli hazinelerinden biri olan ormanlarımız, yalnızca yeşil örtümüz değil; nefesimiz, yuvamız, geleceğimizdir. Yanan her ağaç, kaybedilen bir can gibidir. Yanan her orman, sönmeye yüz tutmuş bir umut demektir. Ormanlarımızı gözümüz gibi korumak, emanete sadakatimizin gereği, ülkemizin istikbaline dair vazifemizdir. Bu bilinçle hareket eden Ülkü Ocakları, her yaz mevsiminde karşı karşıya kaldığımız orman yangınlarına karşı en yüksek hassasiyeti göstermekte; yeşilin yanmaması, milletimizin ciğerlerinin sönmemesi için var gücüyle mücadele etmektedir. Bugün buradan açıkça ilan ediyoruz: Ülkü Ocakları olarak, teşkilatlarımız bünyesinde eğitimden geçirilmiş gönüllü ekiplerimizle, orman yangınlarının çıktığı bölgelerde görev alan itfaiye ve diğer devlet birimlerimizin yanında, koordineli biçimde çalışmaya hazırız. Devletimizin her kurumuyla omuz omuza, bu yeşil vatana sahip çıkmak boynumuzun borcudur. Ayrıca vatandaşlarımızı da bu konuda daha dikkatli, daha sorumlu ve daha duyarlı olmaya davet ediyoruz. Ormanda yakılan bir izmarit, unutulan bir şişe, ihmal edilen bir ateş; bin yıllık ağaçları, binlerce canlının yuvasını yok etmek, geleceğimize sahip çıkmamak demektir. Unutulmamalıdır ki: Vatanı en çok seven, görevini en iyi yapandır. Ve bu görev bugün, ormanlarımızı korumaktır! Bu vesileyle çağrımızdır; Tüm teşkilatlarımız alarm durumunda olacak, çevre duyarlılığı konusunda gençlerimizi bilgilendirmeye ve gerekli müdahalelerde devletimizin yanında olmaya devam edecektir. Yeşil vatan yanarsa, sadece ağaçlar değil, geleceğimiz de yanar! Bu anlamlı açıklama vesilesiyle, yeşil vatanımıza sahip çıkma bilinciyle hareket eden tüm vatandaşlarımızı duyarlılığa davet ediyor; Ülkü Ocakları’nın çevreye olan sorumluluğunun, millî ve ahlaki bir görev olarak benimsendiğini bir kez daha kamuoyunun bilgisine sunuyoruz. Kamuoyuna saygıyla duyurulur” diye konuştu.

  • Kökleri tarihe, yüzü geleceğe dönük bir güç

    Kökleri tarihe, yüzü geleceğe dönük bir güç

    Türk Kara Kuvvetleri, tarihsel kökleriyle insanlık tarihinin en eski düzenli ordularından biri olarak, 2234. kuruluş yıl dönümünü kutlamanın haklı gururunu yaşıyor.

    Türk Kara Kuvvetleri 2234 yaşında; kökleri tarihe, yüzü geleceğe dönük bir güç olmaya devam ediyor.

    M.Ö. 209’da Mete Han tarafından kurulan bu ordu, sadece Türk milletinin değil; medeniyetin de şerefli bir taşıyıcısıdır. Millî Savunma Bakanlığı’nın Kara Kuvvetleri Karargâhı’nda düzenlediği haftalık bilgilendirme toplantısı, geçmişten bugüne gelen ordu geleneğinin modern çağa nasıl taşındığını gözler önüne serdi.

    ASIRLARI AŞAN KAHRAMANLIK DESTANI

    Türk Kara Kuvvetleri; Malazgirt’ten Çanakkale’ye, Sakarya’dan 15 Temmuz’a kadar milletin kaderine yön veren her dönemin merkezindeydi. Savaş meydanlarının ötesinde, devlet aklının şekillenmesinde ve milletin birlik ruhunun inşasında kilit rol üstlendi. Bugün ise çağın teknolojik imkânlarıyla donatılmış yapısıyla; yerli-milli üretim sistemler, zırhlı platformlar ve insansız kara araçlarıyla savunma vizyonunu geleceğe taşımaktadır.

    MEHMETÇİK: HER ALANDA GÖREV BAŞINDA

    Türk ordusunun temel direği olan Mehmetçik, savaşın yanı sıra afetlerde, sınır güvenliğinde, eğitim alanlarında ve kurtarma operasyonlarında da canla başla görev yapmaktadır. Halkın en çok güven duyduğu kurumlar arasında yer alan Kara Kuvvetleri, bu güveni her daim büyük bir sadakat ve özveriyle karşılamaktadır.

    OPERASYONEL BAŞARILAR VE ULUSLARARASI İŞ BİRLİKLERİ

    Son bir haftalık gelişmeler ışığında; Pençe-Kilit Harekâtı’nda çok sayıda terörist etkisiz hâle getirilmiş, barınak ve mühimmatlar imha edilmiştir. 199 düzensiz göçmen yakalanmış, 991 kişinin sınırı geçmesi engellenmiştir. Suriye’nin Tel Rıfat ve Menbic bölgelerinde imha edilen tünellerin toplam uzunluğu 342 kilometreye ulaşmıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri, ayrıca Romanya, İngiltere ve Moğolistan gibi ülkelerde düzenlenen çok uluslu tatbikatlara katılarak küresel güvenlikteki ağırlığını hissettirmeye devam etmektedir.

    SAVUNMA SANAYİNDE MİLLÎ HAMLELER

    Yerli üretim topçu mühimmatları için geliştirilen çok maksatlı tapa, seri üretime hazır duruma getirilmiştir. Su altı teknolojilerine yönelik EGEM Ar-Ge Merkezi, İstanbul Teknik Üniversitesi Teknokent’te faaliyetlerine başlamıştır. MKE A.Ş.’nin “Dış Ticaret Sermaye Şirketi” unvanı almasıyla birlikte, Türkiye’nin savunma ihracatında yeni bir döneme girilmiştir.

    ÇEVRE FELAKETLERİNDE ORDUNUN ROLÜ

    2025 yılı içerisinde çıkan orman yangınlarına müdahalede görev yapan TSK’ya ait 25 helikopter, toplamda 189 sorti gerçekleştirmiştir. Binlerce ton su taşıyan bu müdahaleler, ordumuzun çevresel hassasiyetini de ortaya koymaktadır.

    YENİ NESİLLER İÇİN ASKERÎ EĞİTİM SÜRECİ

    Millî Savunma Üniversitesi’nin 2025 yılı öğrenci alım süreci 1 Temmuz’da başlıyor. Adaylar, seçim süreci boyunca KYK yurtlarından yararlanabilecek. Ayrıca bedelli askerlik için son başvuru tarihi 30 Haziran olarak açıklandı.

    BAŞKENTTE TARİHİN TANIKLIĞI

    Ankara’daki Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nda düzenlenen törende; Türk ordusunun tarihî gelişimini yansıtan sergi ve etkinlikler büyük ilgi gördü. Genç subay adaylarının Türk bayrağı eşliğinde gerçekleştirdiği geçit töreni ise duygusal anlara sahne oldu. Şehit ailelerine ve gazilere sunulan plaketlerle, toplumun orduya olan vefası bir kez daha gözler önüne serildi.

    MİLLETİN İMANI, DEVLETİN GÜCÜ

    Türk Kara Kuvvetleri; 2234 yıllık geçmişiyle, bu topraklardaki varlığımızın, güvenliğimizin ve bekâmızın temel taşıdır. Gücünü tarihinden, sadakatini milletinden alan bu ordu; barışın, adaletin ve egemenliğin yılmaz savunucusu olmaya devam edecektir. “Ordusu olmayan bir millet, geleceğini başkasına emanet etmiş demektir.”

    Kaynaklar: Millî Savunma Bakanlığı Haftalık Bilgilendirme Toplantısı (26.06.2025), Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı,TSK Resmî Yayınları

     

  • Hayat Sadece Sınavdan İbaret Değil

    Hayat Sadece Sınavdan İbaret Değil

    Türkiye genelinde milyonlarca gencimizin ter döktüğü Yükseköğretim Kurumları Sınavı’nın (YKS) ilk adımı olan Temel Yeterlilik Testi (TYT) tamamlandı. Gençlerimiz için uzun bir hazırlık sürecinin ardından gelen bu sınav, elbette önemli bir basamaktır. Ancak şunu unutmamalıyız; “Hayat sadece sınav değildir.”

    YKS Maratonunun İlk Ayağı Tamamlandı: Hayat Sadece Sınavdan İbaret Değil

    Bir eğitimci olarak yıllardır gözlemlediğim en temel gerçeklerden biri, gençlerimizin hayatı yalnızca sınavlara indirgemesiyle gelişen kaygı bozuklukları ve özgüven eksiklikleridir. Oysa ki sınavlar birer araçtır, amaç değil. Gerçek başarı, bireyin hayatına nasıl yön verdiğiyle, hangi değerlere sarıldığıyla ve topluma nasıl katkı sunduğuyla ölçülür.

    Her Öğrencinin Yolu Ayrıdır, Değeri Eşittir

    Her bireyin doğası, yeteneği ve ilgisi farklıdır. Kimi öğrenci akademik kariyer hedeflerken, kimi sanayiye yönelir, kimi de ticaret hayatında başarıya ulaşır. Hepsinin ortak noktası şudur: Emeğin karşılığı bir gün mutlaka alınır. Sınavda yüksek net yapmak elbette güzel bir başarıdır, ancak o başarıyı sürdürebilmek; çalışkanlık, disiplin ve ahlaki duruşla mümkündür. Sınavda istediğini elde edemeyen öğrencilerimiz üzülmesin, çünkü hayatın yolları sadece bir sınavdan geçmez. Başarının birden fazla tanımı ve yolu vardır.

    Ailelere Büyük Sorumluluk Düşüyor

    Değerli veliler, çocuklarınızın hayattaki yolculuğuna eşlik ederken sadece sınav sonuçlarına odaklanmayın. Onlara, karakterli birey olmanın, çalışkan olmanın, toplum için üretmenin ne kadar kıymetli olduğunu öğretin. Onların yanında durun, yol gösterin ama yargılamayın. Unutmayalım ki; iyi bir mühendis, dürüst bir esnaf, üretken bir zanaatkâr ya da yenilikçi bir girişimci… Hepsi bu toplumun temel taşlarıdır. Eğitim sadece okulda verilmez; evde, sokakta, hayatın içinde devam eder.

    Hayatın Gerçek Anlamı: Fayda Sağlamak ve Vatanını Sevmek

    Sınavlara hazırlanmak ve başarılı olmak önemlidir, fakat asıl amaç; kendini tanımak, yeteneklerinin farkına varmak, çevresine fayda sağlayacak bireyler olabilmektir. Vatanını seven, ailesine destek olan, toplumuna değer katan her genç bizim için başarılıdır. Sınavda kaç net yaptığınız değil, hayatı ne kadar dolu yaşadığınız, topluma ne kadar katkı sunduğunuz belirleyici olacaktır.

    Son Sözüm Gençlerimize: Kafanızı Dik Tutun

    Hazırlandınız ya da hazırlanamadınız, sınavda başarılı oldunuz ya da olmadınız; fark etmez. Önemli olan bu süreçten ne öğrendiğinizdir. Hayat uzun bir yolculuktur. Her virajda bir şeyler öğrenir, gelişir ve güçlenirsiniz. Hayat; başarıdır, efendiliktir, topluma fayda sağlamaktır. Hayat; vatanını, milletini, ailesini sevmek ve onlar için emek vermektir. Unutmayın; sizin değerinizi bir sınav değil, karakteriniz ve emeğiniz belirler. Tüm gençlerimize başarı ve umut dolu bir gelecek dilerim.

  • Toprak Susarsa Gelecek Susar

    Toprak Susarsa Gelecek Susar

    Her yıl 17 Haziran’da, sadece kuruyan toprakları değil, kuruyan vicdanlarımızı da hatırlatır bize Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü olan bu özel gün; insanoğlunun toprağa karşı vefasızlığını, suya karşı hoyratlığını gözler önüne sererken; aynı zamanda bize bir diriliş çağrısıdır: “Ey insan! Sana emanet edilen bu yeryüzünü koru, suyu israf etme, toprağı çölleştirme!”

    Çölleşmeye Direnen Bir Vicdan: Toprak Susarsa Gelecek Susar!

    Kuraklık ve çölleşme, sadece Afrika’nın, Orta Doğu’nun ya da uzak coğrafyaların meselesi değil. Artık Anadolu toprakları da bu tehditle yüz yüze. Çocukluğumuzda çıplak ayakla gezdiğimiz bereketli tarlalar, bugün çatlamış topraklarla dolu. Elimizi uzattığımızda bir yudum suya ulaşamıyorsak, sorumlusu yalnızca iklim değil; bilinçsizce harcadığımız su, yok ettiğimiz orman, aşırı ve yanlış sulama, plansız tarım ve modern hayatın bencilliğidir.

    “Toprak Ana”nın Feryadına Kulak Ver!

    Biz mühendisler, öğretmenler, çiftçiler ve öğrenciler… Yani bu milletin her ferdi, artık bir karar vermeli: Ya susuzluğa teslim olacağız ya da toprağına sahip çıkan bir medeniyetin izinden yürüyeceğiz. Unutulmamalıdır ki çölleşme yalnızca bir çevre sorunu değil, aynı zamanda bir kalkınma, bir yaşam ve bir beka meselesidir. Çünkü susuzluk; açlığı, göçü, yoksulluğu ve nihayetinde kaosu getirir. Ecdadımız, “Su gibi aziz ol” derken boşa dememiştir. Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz buyurur: “Biz her canlı şeyi sudan yarattık.” (Enbiyâ, 30) Bu ayetle suyun yalnızca biyolojik değil, aynı zamanda ilahi bir emanet olduğunu anlıyoruz. İşte bu yüzden israfı, sadece maddi kayıp olarak değil, aynı zamanda manevi bir vebal olarak görmeliyiz.

    Anadolu’da Kuraklık Alarm Veriyor

    Bugün Türkiye’nin yüzde 60’ından fazlası çölleşme riski altında. İç Anadolu, Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgeleri, özellikle tarım alanlarında alarm veriyor. Barajlarımızın doluluk oranları düşerken, yeraltı sularımız çekiliyor. Küresel iklim kriziyle birleşen bu tablo, artık bize “acil önlem” demek zorunda. Teknolojiyi sadece tüketim için değil, üretim ve korunma için kullanmalıyız. Akıllı tarım sistemleri, damla sulama, gri su geri kazanımı gibi yenilikler artık bir tercih değil, zorunluluktur. Enerjide nasıl yerli ve milli çözümler arıyorsak, tarım ve su politikalarında da aynı kararlılığı göstermeliyiz.

    Milli Bilinç, Dini Sorumluluk

    Bizler “Yediğin içtiğin senin, toprağın Allah’ın” diyen bir kültürden geliyoruz. O yüzden toprağa ve suya saygı, sadece ekolojik bir gereklilik değil, aynı zamanda milli bir duruş ve dini bir sorumluluktur. Öğrencilerimize bu bilinci aşılamalı, her yaşta bireye çevre ahlakı kazandırmalıyız. Unutmayalım ki “bir ağaç dikenin sadaka verdiği” anlayışı, bin yıllık medeniyetimizin temelidir. Bugün bir fidan dikmek, yarının çocuklarına gölge olmaktır.

    Toprak Susarsa, Gelecek Susar

    Değerli vatandaşlarımız, tarım kooperatiflerimiz, okullarımız, köy muhtarlarımız, belediyelerimiz… Herkes üzerine düşeni yapmalı. Bir damla suyu israf etmeyelim. Bahçemize bir fidan dikelim. Yağmur suyunu değerlendirelim. Kendi coğrafyamızın iklimine uygun bitkilerle tarım yapalım.

    Su akar, Türk bakar demesinler…

    Su akar, Türk saklar ve yaşatır diyelim!

    Kuruyan sadece toprak değil, ihmalkâr kaldığımız her değerle birlikte geleceğimizdir. Şimdi el ele verip, bu mukaddes emaneti koruma vaktidir.

    Toprak için, su için, vatan için…

    Gelin çölleşmeye dur diyelim.

  • Jandarma teşkilatı 186 yıldır görev başında

    Vatanın sessiz kahramanları; Jandarma teşkilatı 186 yıldır görev başında olup Ankara, 14 Haziran 2025 – Türkiye Cumhuriyeti’nin en köklü ve itibarlı güvenlik teşkilatlarından biri olan Jandarma Genel Komutanlığı, 186. kuruluş yıl dönümünü gururla kutluyor.

    Vatanın dört bir yanında, halkın huzur ve güvenliğini sağlama görevini üstlenen Jandarma, 186 yıldır fedakârca hizmet vermeye devam ediyor. “Kanun ordusu” kimliğiyle öne çıkan teşkilat, günümüzde ileri teknolojiyle donatılmış yapısıyla da dikkat çekiyor. Temelleri, Tanzimat Fermanı’nın ilan edildiği 1839 yılına dayanan ve 14 Haziran 1869’da yayımlanan Asâkir-i Zaptiye Nizamnâmesi ile kurumsal kimliğine kavuşan Jandarma Teşkilatı, geçen iki asra yakın sürede pek çok kahramanlık ve fedakârlık örneği sergilemiştir. Kurtuluş Savaşı’ndan terörle mücadeleye, asayiş görevlerinden insani yardım faaliyetlerine kadar birçok alanda üstlendiği sorumlulukları başarıyla yerine getirmiştir. Günümüzde ülke nüfusunun büyük kısmının yaşadığı bölgelerde görev yapan Jandarma, yalnızca bir kolluk kuvveti değil; aynı zamanda devletin adaletli, şefkatli ve güven veren yüzüdür. Kırsaldan kent kenarlarına kadar uzanan geniş görev sahasında, gece gündüz demeden görev yapan Jandarma personeli, yüksek görev bilinci ve vatan sevgisiyle hareket etmektedir.

    Teknolojiyi Halkın Güvenliği İçin Kullanan Güç

    Jandarma Teşkilatı’nın tarihsel misyonunu çağın teknolojik imkânlarıyla birleştirerek etkinliğini artırdı. Jandarma artık sadece bir güvenlik gücü değil; aynı zamanda ileri teknolojiyi etkin biçimde kullanan, modern bir kurumdur. İnsansız hava araçlarından (İHA) kriminal laboratuvarlara, akıllı devriye sistemlerinden siber güvenlik birimlerine kadar geniş bir teknolojik altyapıya sahiptir. Jandarma Teşkilatı da adeta bir mekatronik sistem gibi çalışıyor. Beşerî yetenek, askerî disiplin, adlî uzmanlık ve teknolojik donanım bir araya gelerek ülkemizin güvenliğine yönelik bütüncül çözümler üretmektedir. Bu, ülkemiz adına gurur verici bir tablodur.

    Toplumla Bütünleşen Kanun Ordusu

    Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Jandarma; her zaman yurt, ulus ve Cumhuriyete aşk ve sadakatle bağlı, tevazu, fedakârlık ve feragat örneği bir kanun ordusudur” sözü, teşkilatın temel değerlerini ve toplum içindeki yerini en özlü biçimde ortaya koymaktadır. Jandarma, asayiş hizmetlerinin yanı sıra; kadınların ve çocukların korunması, trafik güvenliği, çevrenin ve doğanın korunması gibi alanlarda da sosyal sorumluluk anlayışıyla toplumla iç içe bir görev anlayışı sergilemektedir. Bu anlamlı yıldönümünde; vatanın bölünmez bütünlüğü, milletin huzur ve güvenliği uğruna canlarını feda eden aziz şehitlerimizi rahmet ve minnetle, kahraman gazilerimizi ise şükranla anıyoruz. 186 yıldır olduğu gibi bundan sonra da halkımızın güven kaynağı olmaya devam edecek Jandarma Genel Komutanlığı’nın tüm mensuplarına görevlerinde üstün başarılar diliyoruz.

  • Sınav öncesi ailelere ve gençlere altın öğütler

    Sınav öncesi ailelere ve gençlere altın öğütler

    Mekatronik Yüksek Mühendisi – Motorlu Araçlar Teknolojisi Öğretmeni Yalçın Çelik’ten mühendis ve öğretmen gözünden öğrenci, ailelere ve gençlere altın öğütler.

    Sınava değil, hayata hazırlanın

    Milyonlarca gencin ve ailesinin heyecanla beklediği üniversite sınavına sayılı günler kala, hem öğrencilere hem de ebeveynlere yönelik hayati uyarılarda bulunmak isteriz. “Bu süreç sadece bir bilgi ölçme maratonu değil, aynı zamanda bir psikolojik dayanıklılık ve hayatı anlama testidir” başarının tek anahtarı sınav sonuçları değildir.

    Son Hafta Stratejisi: Baskıyı Azaltın, Dengeyi Kurun

    Sınava bir hafta kala ailelerin ve öğretmenlerin tutumlarının, öğrencinin sınav performansını doğrudan etkiliyor. Yapılacak en büyük hata, son hafta ders baskısını artırmaktır. Aileler, ‘Hadi oğlum, hadi kızım, son hafta daha çok çalış!’ demek yerine, ‘Biz sana güveniyoruz, elinden gelenin en iyisini yapacağını biliyoruz,’ demelidir. Bu dönem, bilgi depolama değil, mevcut bilgiyi en verimli şekilde kullanmaya hazırlanma dönemidir.

    Son hafta için pratik ve psikolojik öneriler

    Sınav Yerini Keşfedin: Belirsizlik, kaygıyı besler. Sınavdan birkaç gün önce ailecek sınav yerine gidin. Ulaşım ne kadar sürüyor, salon nerede, tuvaletler nerede gibi detayları görmek, sınav günü yaşanabilecek bir paniği en başından engeller. Bu, bir keşif gezisi gibi, keyifli bir etkinliğe dönüştürülebilir.

    Biyolojik Saatinizi Sınava Ayarlayın: Son iki gün, sınav sabahı kalkacağınız saatte uyanın ve gece erken yatın. Vücudunuzu ve zihninizi sınav saatine biyolojik olarak hazırlamak, o gün daha dinç ve odaklanmış olmanızı sağlar.

    Ders ve Sosyal Hayat Dengesi: “Son hafta ders çalışılmaz” algısı yanlıştır. Ancak çalışma, tekrar ve deneme çözümü şeklinde, yorucu olmayan bir tempoda olmalıdır. Kalan zaman ise mutlaka açık havada yürüyüş, arkadaşlarla kısa bir sohbet veya keyif alınan bir hobi gibi sosyal etkinliklerle dengelenmelidir. Beyin, dinlendiğinde daha iyi öğrenir ve hatırlar.

    Psikolojik Zırh: “Sınav Ne Olacak?” Düşüncesinden Kurtulmak “Hayattaki en büyük zaferler, sakin kalabilenlerin kazandığı zaferlerdir. Sınav anındaki psikolojinin önemlidir. “Sınavda rahat olun. Unutmayın, bu sınav hayatınızın tamamı değil, sadece bir durağıdır. Hayatta her şey bu sınava ve burada başarılı olmaya bağlı değildir. Bu, nasip işidir; siz elinizden geleni yapar, tevekkül edersiniz. Sonuç ne olursa olsun, hayat size başka kapılar açacaktır.”

    Ailelere Tarihi Sorumluluk: En Büyük Başarı Sağlıklı Evlatlardır.

    En duygusal ve en önemli kısım ailelere aittir. Her anne baba, evladının sınavda en yüksek puanı almasını, en iyi üniversitelere gitmesini ister. Bu en doğal hakkınızdır. Ama bir an durup düşünelim: En büyük başarı nedir? Çocuklarımızın akıl ve beden sağlığı değil midir? Nice aile, yatalak evladının okula gidemediği, çalışamadığı için derin bir üzüntü içindedir. Önce ‘Allah sağlık sıhhat versin’ diye dua etmeliyiz. Çocuklarımız sınavda başarılı olursa akademik yolda ilerler, bu harikadır. Olmazsa da canları sağ olsun; sanayide altın bir bilezik edinir, kendine bir meslek kurar ve yine topluma faydalı olur. Bu, takdir-i ilahidir.”

    Vatan Sevgisi ve Gerçek Başarı: İşini En İyi Yapan Kazanır.

    Üniversite mezunu olmanın otomatik bir iş garantisi sunmadığı gerçeğini görelim. Unutmayalım ki ülkesine, vatanına ve ailesine en faydalı kişi, doktor, mühendis veya avukat olan değil; işini kim olursa olsun en layıkıyla yapan kişidir. Bir otomotiv ustası, bir yazılımcı, bir çiftçi veya bir sanatçı, işini severek, dürüstçe ve en iyi şekilde yapıyorsa, işte o kişi vatanına en büyük hizmeti edendir. Toplumun her meslekten, işini iyi yapan insana ihtiyacı var. Üniversiteyi bitiren nice gencimiz, ya tekrar sınavlara hazırlanıyor ya da tecrübesizlik nedeniyle asgari ücrete yakın maaşlarla işe başlıyor. Bu yüzden aileler, çocukları için dua ederken sadece ‘sınavı kazansın’ dememeli. ‘Evladım hayırlı, sağlıklı, mutlu ve huzurlu olacağı bir yolda yürüsün. Nasibini en güzel şekilde yaşasın,’ diye dua etmelidir. Bizim sağlıklı bireylere, mantıklı düşünen insanlara, vatanının ve milletinin ülküsüne sahip çıkan gençlere ihtiyacımız var.  Bu sınav, bu yolda sadece bir araçtır, asla bir amaç değildir. Tüm gençlerimize zihin açıklığı, ailelerine ise sabır ve feraset diliyorum. Sağlıcakla kalın…